Niçin Korkarız?

Korku; insanın başat duygularından birisidir. Korku, “Bir tehlike veya tehlike düşüncesi karşısında uyanan kaygı duygusu; üzüntü ve kötülük gelme ihtimali,” anlamlarına gelir.

Duyguların insanı yönettiği, yönlendirdiği bilinen bir gerçektir. Duygularımızdan biri olan korkularımız da bundan dolayı bizi yönetir ve yönlendirir. Fakat biz, çoğu zaman bunun farkında değilizdir. Oysa korkular, bizi bir sarmaşığın ağacı sardığı gibi sarmıştır. Öyle sarmıştır ki bizim her bir yanımız karanlıkta kalmıştır.

Karanlıkta olan yerde ise aydınlanma olmaz ve orada zulüm vardır. O yüzden korkularımız, bizi karanlıkta bırakan zalimlerdir.

Öyle ki bizi ışıksız bırakır, nefessiz bırakır…

İnsan nefes alamadığında beyni nasıl ki can çekişerek ölmeye yani işlevini kaybetmeye başlarsa korkan insan da yavaş yavaş ölmeye başlar…

İlk önce büyük ataklardan geri durmaya başlar. Kapandıkça kapanır, kapandıkça kapanır…

Evrenden korkar, dünyadan korkar, şehrinden korkar, evinden korkar, insanlardan korkar çünkü kendinden korkar ve sonunda bir adım atmaktan korkar…

Çünkü korku, onun adım atmasını istemez. Bilir ki o adım atsa bedene ışık girecektir. Adım atmaktan korkan kişi, bir kere o ışığa ulaştı mı kendine hükmedecek doğal olarak dünyaya etki edecek güce ulaşacaktır. Evrenden korkmaya değil evreni anlamaya başlayacaktır. Düşünüp uygulamaya, gerçeğe geçmeye başlayacaktır. Bir tırtıl böceği misali kozasından çıkacaktır.

İşte, korku bunları istemez. Kişiyi yürüyemez, adım atamaz, karar veremez, doğru düşünemez ve konuşamaz hâle getirir. Bu da kişiyi, yaşayan bir ölü yapar. O kişi hayattadır fakat aslında hayatta değildir… Ne kendisine ne çevresine ne de dünyaya bir faydası vardır.

Bu yüzden korkularımız, bizi diri diri öldüren zehirlerdir. Bedende yara yoktur, görülmez lakin içeride organları parça parça edendir.

Peki, bizlere bu denli zarar veren korkuların sebebi nedir? Niçin korkarız? Korku bizi niçin bu kadar sarıp sarmalar ve bize nefes aldırmaz?

Çünkü sevgisizlik içerisinde yaşarız ve kaybetme korkusu bizi sarar.

Çünkü güçlü değilizdir ve yalnız kalmaktan korkarız.

Çünkü bağımlı bir kişiliğizdir ve karar vermekten korkarız.

Çünkü bizim için “otorite sahibi olan ya da bağımlı olduğumuz” kişinin dediğinden dışarı çıkamayız ve hata yapmaktan korkarız.

Çünkü yalan söylemişizdir, suç işlemişizdir ve bunların ifşa olmasından korkarız.

Çünkü açık kapımız olduğu için korkarız.

Çünkü hatalıyızdır ve bu yüzden emin değilizdir. Bir şeyleri eksik ve yanlış yapmışızdır. Hata yoksa eminlik vardır. Eline, diline, beline, şehadetine ve biatına sağlamlık vardır. Yani sağlam ahlak vardır. Cesaret vardır. Hareket vardır. Bundan dolayı korkularımızı yenmenin ilk aşaması o ilk adımı atabilmektir. O ilk adımı atıp “ALLAH VAR, GAM YOK” diyebilmektir.

Emin olup o korkuyu ve onun zalimliğini yok etmektir.

Işığa, aydınlığa hiç durmadan, yorulmadan koşmaktır.

Bu da EMİN olabilmekten geçer.

Bizler, emir üzerine sadece Rabb’imizden korkmalıyız. Onun rızalığını alamamaktan korkmalıyız.

Onun dışındaki her korku, bizi karanlıkta bırakan zalimlerimizdir. Zalimler ise EMRE UYMAK, EMİN OLMAK ve MÜCADELE ile alt edilebilir. Çünkü emir ve eminliğin olduğu yerde hata olmaz! Dağ gibi sağlam kalınır ve ışığımıza kavuşuruz. Işığımızla çevremizi aydınlatırız. Evreni aydınlatan yıldızlar misali oluruz. Yeryüzünün yıldızları olup gökyüzünün ışığına ışık katarız.

KORKMA!!! EMİN OL!..

Satı Sarıaslan Atli