Bilmek ve Bilmemek

Bir değerin varlığından bilgin yoksa eğer ne kaybettiğini de anlamazsın. Bu gibi durumlarda insanlığa ne kaybettiklerini anlatmak, olmayan bir şeyin tarifini göstermek gibidir ve bu da insan zihnine hayal ürünü gibi gelmektedir.

Ne kaybettiğinin farkında olmayanlar içinde bulundukları hâli normalleştirmiş ve mevcut bilgileriyle yaşamlarını sürdürmektedirler.

Kaybettiği değerleri bilmeden yaşayan toplumun içinde ne kaybettiğinin farkında olan bir kişi bile o toplumda huzursuzluğun nedeni gibi görünebilir. Bilmemenin verdiği rahatlık ile bilen kişinin içinde olduğu rahatsızlık kesinlikle aynı değildir.

Hiç bilen ile bilmeyenler bir olur mu?

Diğer tarafta ise biliyorum diyen insanın içinde bulunduğu kara cahilliktir. Bir konu hakkında, bir olay hakkında, bir varlık hakkında ne kadar bilmediğini biliyorsan o konuyu o kadar biliyorsundur. Yani bilginin ölçüsü bilmemeni bilmek ile alakalıdır. Bir konuyu ne kadar bilmediğinin farkındaysan o konuyu o kadar biliyorsundur. Cahillik bilmemek değil, bilmemenin sınırını bilmemektir. O sınır olmadan her şeyi biliyorum gözüyle bakan kişi bilmenin de önünü kapattığından dolayı cahildir.

Bilen kişi, bilmediğinin farkında olandır.

Yukarıda ilk söylediğimiz bilmeyenler, ne bilmediğinin verdiği mutluluğu yaşarken şimdi ise “biliyorum”un verdiği mutluluğunu yaşamaktadırlar. İlkinde ne kaybedilenin farkında olup onun şimdi olmadığını görüp onun ızdırabını acısını yaşarken diğer tarafta bilmediğinin farkına varıp onun verdiği merakla, talep ve istemekle hayatını sürdürmektedirler.

Velhasıl her iki ihtimalde de şuurlu, idrakli farkında olan kişiler için bunların farkında olmayanların içinde yaşamak, başlı başına en büyük acılardan biridir.

Mesut YILDIRIM