Nazara Bir “Bakış”

Nazar; “Belli kimselerde bulunduğuna inanılan, kıskançlık veya hayranlıkla bakıldığında insanlara, eve, mala mülke hatta cansız nesnelere kötülük verdiğine inanılan uğursuzluk, göz.”(Türkçe Sözlük, 2005:1459) anlamına gelir. Günlük hayatımızda oldukça sık duyduğumuz hatta başımıza bir musibet geldiğinde hemen ona bağladığımız oldukça güçlü bir enerjidir. Eski dönemlerden günümüze hemen her toplumda görülen nazar inancı, Anadolu’da da günlük hayatın içinde varlığını sürdürmektedir. Kur’an-ı Kerim’de ve bazı hadislerde, nazara karşı Allah’a sığınmanın gerekliliği vurgulanmış olsa da halk arasında nazardan korunmak için bazı yollara başvurulmuştur: nazar boncuğu takmak, evlerinde kaplumbağa kabuğu bulundurmak, belirli sayıda dualar okumak, kurşun dökmek, nazar değmesin diye “maşallah” demek, köpek dışkısını bir beze sarıp yanında taşımakvb.Bunların dışında nazardan korunmak için bazı büyüsel işlemlere de başvurulmuştur. Nazar muskası yapıp onu üzerinde taşımak bu işlemlerden yalnızca biridir. Görüldüğü üzere insanoğlu kendi gücüyle koruyamadığı durumlar için doğaüstü güçlere kutsallık atfetmiş, bu noktada da gerek objelerden gerekse birtakım dualardan medet ummuştur.

Mezopotamya’da 2.000 yıl gibi uzun bir süre varlıklarını sürdüren Sümerlerin nazarlık olarak kullandıkları şekil ve figürler eski Mısır ve Muhanjedaro objeleri benzerlik gösterir. Küçük antilop, akrep, su aygırı, balık vb. Anadolu’da arkeolojik kazılarda çıkan eşyalar arasında kaplumbağa, baykuş vb. figürler bulunmuştur. Alacahöyük’te kalkolitik tabakasında insan idolleri ile beraber tavşan idollerine rastlanmıştır. Aynı figürler Ahlatlıbel ve Alişar’da da bulunmuştur. Tavşan motifi eski Anadolu kültüründe köklü bir yere sahip olan Altaylarda ve diğer kabilelerde rastlanmaktadır. Günümüzde bazı evlerde hâlâ nazardan korunmak için tavşan ayağı kullanılmaktadır (Ünal ve Çallı, 2016:31).Görüldüğü üzere tarih boyunca uygarlıklardanazardan korunmak için başvurulan uygulamalar kendini göstermektedir. Ayrıca nazar; sağlıklı ve gürbüz çocuklara, oldukça güzel ya da yakışıklı gençlere, işinde gücünde başarılı olanlara, çok süt veren verimli ineğe, yeni ev, araba almış kimselere, kısmeti açık olan kişilere, mutlu evliliği olanlara, herkes tarafından beğenilen bir nesneye vb. durumlara değebilmektedir. İşte bir kişinin haset dolu gözlerle bakması nazara sebep olmaktadır.Bazı kişilerin enerjisi, insanlara ya da cansız varlıklara oldukça ağır gelebilmektedir. Bu sebepten bir bakış; rast giden bir işi bir anda bozabilir, çok sevdiğiniz bir eşyanız bir anda kaybolabilir ya da eşyanızın başına bir şey gelebilir. Bu noktada Pertev Naili Boratav’ın tanımını dahatırlamak yerinde olacaktır: Türkçede bakış anlamına gelen Arapça kökenli nazar kelimesi, bakışlarında “zararlı güç” bulunan bazı insanların bu özellikleriyle bir kişiye, bir hayvana ya da bir nesneye bakmakla canlı üzerinde hastalık, sakatlık, hatta ölüm; nesne üzerinde kırılma, arızalanma gibi olumsuz bir etkinin meydana gelmesi şeklindedir(Boratav,1997: 103-104). Öte yandan nazar,haset duygusundan olabileceği gibi kişinin yakınlarına hissettiği aşırı sevgiden de olabilmektedir. O yüzden anne ya da babaların çocuklarına –özellikle herkes içinde- sevgi göstermeleri pek de hoş karşılanmaz. Bu sebepten Anadolu’da “İnsana sevdiğinin nazarı daha çok değer.” sözü yaygın olarak kullanılır. Nazarın halk arasındaki yaygın inanışını daha yakından incelemekiçin birkaç örnek vermek yerinde olacaktır:

1.“Sav köyünde onun gibi at daha yoktu. Rengiyle, hızıyla, şahlanışıyla tam bir canavardı. Bir gün köyden biri ata bakarak ‘Ne kadar da güzel bir at!’ dedi. At, tam dört gün hastalandı ardından da çatlayıp öldü.”(KK1)

2. “Öyle güzel bir oğlan doğurdum ki! Gözleri çipil çipildi, yanakları tompikçeydi. Komşu kadın gelip maşallah bile demeden sevdi, gitti. Oğlumun on gün sonra ciğerleri döküldü ve oğlum öldü.”(KK2)
3. “Yeni aldığım kahve fincanı vardı. Daha bir kere bile kullanmamıştım. Bir arkadaşım o fincanda gözünün kaldığını söylemişti. Fincan daha ben kullanmadan kırıldı.” (KK3)

4. “Yan komşumuzun gözü çok değer. Bir gün annemlerle bahçede kışlık hazırlığı yapıyorduk. El robotlarını da yanımıza almıştık, domatesleri onunla doğruyorduk. Komşu bizi çalışırken gördü ve ‘Ne kadar güzel, siz hazırlıkları tamamlıyorsunuz.’ dedi. O, bunu der demez robot bozuldu, ben de gözümü kapıya vurdum.”(KK4)

Nazarla ilgili anlatıları çoğaltmak mümkündür. Her kesimin çevresinde böyle örnekler bulunmaktadır. Bu anlatılanlardan anlaşılacağı üzere, kişi kendisinde bulunmayan ne varsa bunlara gıptayla karışık kıskançlık duygusuyla baktığından canlı ya da cansız varlığa zarar verebilmektedir. Nazarın özellikle kırsal ve dar gelirli çevrede yaygın olduğu görülmektedir. Görüldüğü üzere, her ne sebepten olursa olsun nazar oldukça güçlü bir enerjidir ve kişiyi ölümü kadar götürebilmektedir. Öyle ki Peygamber’e dahi bu yolla tuzaklar kurulmuş olup ona, nazar üzerinden bir tesir oluşturulmak istenmiştir. CahiliyeDevri’nde yaşayan Esedoğulları sülalesinden bir kişinin bakışları oldukça güçlüdür. Denilene göre çadırından uzun süre çıkmayan bu adam, bir aralık dışarıya bakar. O arada bir deve görür ve“Ne kadar semiz bir deve!” diye içinden geçirir. Deve kısa bir zaman sonra rahatsızlanıp ölür.Peygamberliğini kabul etmeyenler, bu adamı bulup Hazreti Peygamber’i bu yolla öldürmek isterler. Hazreti Muhammet’e kin ve haset duygusuyla bakan bu adam ona nazar etmeye çalışır. Bunun üzerine Kalem suresinin 51. ayetinin indirildiği söylenmektedir. Bir peygamberi dahi güçsüz hâle getirebileceğine inanılan bu enerji oldukça tehlikelidir, denilebilir. Kadim tarihten bu zamana kadar gelen bu durum etkisini hâlâ göstermektedir. Geleneksel el sanatlarından kutsal metinlere kadar birçok kaynakta nazara değinilmiştir. Kadınlar dokudukları halılarda, kilimlerde, yaptıkları bazı el emeği ürünlerde göz ve nazar motiflerine yer vermiş, bu yolla nazardan korunacaklarına da inanmışlardır.

Peki, nazar tam olarak nasıl ortaya çıkar? Bu noktada da devreye enerjinin “denk olmayışı” girmektedir. Bu denkliğin ve enerjinin bozulması hâlinde birtakım olumsuzluklar ortaya çıkmaktadır. Her insanın bakışı da enerjisi de bir olmayabilir. Kimin ne duyguyla yaklaştığı tam olarak kestirilememektedir. Burada denkliği bozmamak adına; henüz tamamlanmayan bir iş anlatılmamalı, kesinliğe ulaşmayan planlar ya da çalışmalar paylaşılmamalı, güzel giden ne varsa hemen söylenmemelidir. Kişinin üzerinde nazar olduğu vakit, bir ağırlık olduğu söylenir. Kişinin içinden bir şey yapmak gelmez.Isparta ve çevresindeki kaynak kişiler dinlenildiğinde nazar değen kişinin kirpiklerinin dimdik olduğu, geceleri gözüne uyku girmediği, sürekli bir hâlsizlik içinde olduğu anlaşılmaktadır. Bu olumsuz duygulardan kurtulmak için bir arınma çalışması yapılması gerekmektedir. Günümüzde yapılan bazı şifa ve arınma çalışmaları oldukça popüler olmuş durumdadır. Yapılan bazı çalışmalarla insanların üzerindeki kötü enerji arındırılmaya çalışılmaktadır. Bu çalışmayı da ancak arınmış biri yapabilir. Bu şekilde kişi, üzerindeki ağırlıktan kurtulabilir, rast gitmeyen işi düzelebilir.

Anlaşıldığı üzere kadim tarihte ve kültürde de kendine yer bulan nazar, geçmişi oldukça köklü olan bir durumdur. Bu manada insanlık tarihinde birçok noktada kendini göstermiş ve korunma yolları aranmıştır. Bu noktada nazardan korunmak için insanoğlu birçok uygulamaya başvursa da Allah’ın emri doğrultusunda, Hak olan ile korunmaya çalışmak en doğru olanıdır.

KAYNAKÇA
Yazılı Kaynak
Boratav, Pertev Naili (1997). “100 Soruda Halk Folkloru”. (4.baskı). İstanbul: Gerçek Yayınevi.
Çıblak, Nilgün (Yıl). “Halk Kültüründe Nazar, Nazarlık İnancı ve Bunlara Bağlı Uygulamalar”.TÜBAR, XV-2004-Bahar, 103-125.
İnan, Abdülkadir (1963). “Nazarlıklar”, Türk Folklor Araştırmaları, Y.15,C.8,S.169,Ağustos,3138.
Türkçe Sözlük (2005). (10. Baskı). Ankara: Türk Dil Kurumu Yayınları.
Ünal, S. ve Çallı, A. (2016). “Göller Bölgesi Amulet Kültürü”. GSF Sanat Dergisi,S. 29, 29-44.

Sözlü Kaynak
KK1:Gönül Culus, 1972, Merkez/Isparta, İlkokul, Ev hanımı.
KK2: Melek Yıldırım, 1957, Ağlasun/Burdur, Okuma yazma bilmiyor, Ev hanımı.
KK3: Büşra Yıldırım, 1997, Merkez/Isparta, Üniversite mezunu, Öğretmen.
KK4: Hatice Yıldırım, 1994, Sav/Isparta, Üniversite mezunu.