Ritüelini Söyle Sana Ne Olduğunu Söyleyeyim

Bu korona günlerinde zihninizin dağılması ve bir konu üzerinde derinlemesine düşünme yapılması için bu yazıyı kaleme alıyorum. Her şeyin yüzeyselleştiği dünyamızda yüzeyselliğin görünürlükle eş hâle gelmesi ve “ifade ve hareketlerin belli bir düzen içinde gösterilmesi” anlamına gelen ritüelin her şeyde bizi yansıtan gösterene dönüşmesi, ritüel üzerine düşünmeyi ve açıklamayı bize zorunlu kıldı. Bu yazı vasıtasıyla bunu gerçekleştireceğiz.

Ritüeller çoğunlukla dinî konuların hakkında bir konu gibi kabul edilir ama ritüel daha geniş ifade ve hareketlerin düzenliliğinin olduğu her alandadır. Örneğin bir hayvanın kur yapması da bir ritüeldir. Ritüelde gösteri önemlidir, gösteri de ise iletilmek istenen mesaj önemlidir. Ritüelde gösteriyi oluşturan hareketlerin değişmezliği, sabitliği önemlidir. Mesaj değişebilir ise esneklik vardır, sabit mesaj ise değişmezliği işaret eder. Örneğin, kâinatın oluşumu anlatılıyorsa yaratılış süreci, yaratım sırasına sadık kalınarak aktarılır. Buna dair hareketler de değişmez bir biçimde uygulanır, gösterilir. İlahi metinler sabit kalıplara göre değil ima yoluyla anlatımı tercih ederler. Daha çok sabiteleri ahlaki ilkelere yönelik kurar ve anlatırlar. Örneğin yalan söylemek, iftira, gıybet kesinlikle yasaklanmış ve lanetlenmişken hiçbir ritüel sabitlenmemiş ve yapmayan da lanetlenmemiştir.

Dinlerde ritüel bir temsiliyete ihtiyaç duyar, o temsiliyet de âdetlerden destek alarak ortaya çıkar. Ritüelin ortaya çıkışında geleneğin onaylandığı bir doğaçlama yaratış söz konusudur. Bir geleneğe referans vererek oluşturulur. Ritüelin söz konusu kabulü de temsil ettiği anlayış ve kabulün toplum içinden onayı ile mümkündür. Temsilde esas olan kabuldür, kabul görmesidir. Kabul gördüğü sürece söz konusu ritüele inanıp inanmamak, bunun üzerinden bir iman gözetip gözetmemek önemli değildir. Kabul ile inanç eşit değildir. Her kabul eden inanmaz, her inanan da kabul etmek zorunda değildir.

Ritüel her zaman temsil ettiği amacı, ona dair davranışı ortaya çıkarmaz. Hatta çoğu zaman davranışı ortaya çıkarıyor gibi gösterip özde olan değişimi ve samimiyeti saklar. Ritüel çoğu mistikler tarafından bu sebeple gerçekten uzaklaştıran hatta şeytanî bir tuzak gibi algılanmıştır ve buna dair eleştirilerde bulunulmuştur. Sabitleşen, ilahi olduğu kabul edilen ritüeller mistikler için öze gidişte engeller olarak kabul edilmiştir.

Ritüeller çoğu zaman kutsal adına ve kutsalın göründüğü davranışlar adına uygulansa da aslında çoğunlukla sosyal bir uzlaşma ile ortaya çıkan uygulamalardır. Bu sebeple bütün ritüeller kendini ilahi kaynaklı veya özsel bir gerekçeye dayandırsa da sosyal sebeplerle ortaya çıkar, meşruiyetini âdetlerle sağlar, çoğunluğun kabulünde yaygın geleneksel kabulleri ve çatışmaları kullanır; sonuçta bir sosyal uzlaşının görünen uygulaması ve temsili olur. Söz konusu ritüelin ses ve hareket birliği yaygınlık kazandıkça ritüeli güvenilir, sorgulanmaz ve asıl olan yapar. Bütün dinlerin belli bir sosyallik kazandıktan sonra ritüellerin yarattığı sosyal hegemonyadan kurtulamamasının sebebi budur. İnsanlar ilahi olanı gündelik olan içindeki davranış kalıplarına dönüştürüp bilmek ister, işte bu bilinebilir kılma sürecinde aşkın olan, içsel olan ve samimi olan gösterilemediği için gösteri alanının etkin aktörü ritüel tarafından bütün bilgi ve davranış kalıpları ritüelle şekillenir ve sosyal bir kabul ortaya çıkar.

Sonuçta ideolojiler, dinler bu ritüeller etrafında hem kendilerini ifade ederler hem de diğerinden farkını ritüellerle göstermek isterler. Ritüellerin ortaya çıkması, kabul görmesi ise bu ritüelleri uygulayacak insanları (din adamlarını), ritüellerin uygulanacağı mekânları (tapınaklar, tapınç yapılan yerleri) ve ritüelin uygulanacağı zamanları (kutsal gün, gece, hafta, ay) ortaya çıkarır. Bütün ritüeller söz konusu ritüeli benimseyen veya uygulayanlar için aşkın ve kutsal kaynaklıdır. Bu sebeple ritüelin değişmesi, aşkınlığın değişmesi prensibi ile çelişkili görülür ve ritüeller sabitlenir. Sabitlenip yaygınlaştıkça ritüele olan güven artar. Artan güven ritüelin sebebini düşünmeyi geride bırakır ve aşkın olana dair her şey ritüel üzerinden anlamlandırılmaya başlanır. Hatta bütün dinlerin başına gelen bir durum olarak aşkınlık hakkında konuşanların ritüellerdeki sadakati onay gördükten sonra kabul görmesi durumu söz konusudur.

Varlığın ilahi olanla iletişimi sonucu ortaya çıkan ruhsallık bu sebeple ritüellerden uzaktır ve dinlerin özüne vurgu yapar. Ruh ve ruhsallığa dair kurgular sosyal alandan onay alacak kadar yaygın değildir. Sosyal alan kendi iktidar ilişkilerini, güç yapılanmalarını ve ideolojilerini tekrar eder. Dinler de söz konusu bu yapıya uygun hâle geldiğinde toplumsallaşır, ritüelleri sabitleşir ve uygulanır olur. Fakat dinlerin özünde olan ruhsallık bütün veli ve nebilerin sözünde ve uygulamasında olsa da ritüeller içine alınmaya çalıştıkça anlaşılmaz bir hâle gelir. Herkesin Tanrı’ya gidecek özel bir yolu vardır ama insan bu yol üzerine kurduğu tezgâhlardan geçinmek ister. Hedefe ulaşma isteği ve aslına olan sadakati dünyaya olan meyli ile yer değiştirir ve ritüellerle kendisini aşkın olana layık olarak gösterir.

Dikkat edin, bütün dinler ritüellerinde ayrılır: Bir Yahudi Noeli, bir Hristiyan Ramazan’ı, bir Müslüman ise Şabat Günü’nü kutlamaz hatta o güne karşı mesafeli olur. Aynı Tanrı’ya inanan İbrahim Peygamber’in evlatları, canlarını verdikleri kutsal günlerinin kutsallığını bile birbirleriyle paylaşamaz. Çünkü ritüeller anlaşmamak için toplumsallaşmış uygulamalardır. Bir topluluğa ait olduğunun gösterenidir, Tanrı’ya yakınlıkla alakası yoktur.

Ritüeller aslında kişiyi toplumsallaştıran ama aslından, gerçek maksattan uzaklaştıran uygulamalardır. Ritüeller belli bir zaman ve miktarı aşınca kişide doğrudan “Her şeyi yaptım.” izlenimi yaratır ki bu aşkın meselelerde fundamentalizmin yani kökten dinciliğin(1) gelişmesine ve yaygınlaşmasına da olanak sağlar. Bu sebepler gerek ideolojiler gerek dinî yapılar ritüellerinin etkisini azaltırsa daha kapsayıcı, uzlaşıcı ve bütünsel olurken, sabitleşen her ritüel her ne kadar toplumsal alandan icazetini alsa da içsel zenginleşmeyi ketler ve kişide hak etmediği bir doygunluk yaratarak onu keskinleştirir. Bilmediğimiz ve inandığımız değerler için bir şeyler yapmak iyidir lakin yaptıklarımızı o değerlerle özdeşleştirmek bizi olduğumuzdan daha geri hâllere düşürür.

Kendi üzerimize düşünme imkânı bulduğumuz bu korona günlerinde salgından dolayı hiçbir ritüel toplu olarak zaten yapılamamaktadır, bu durum bunlar üzerine düşünmeyi kolaylaştırmalı ve daha nasıl bilinçli ve farkındalığı derin ritüeller yapma konusunda bize bir imkân sağlamalıdır. “Sarhoşken, ne söylediğinizi anlayacak hâle gelinceye kadar namaza yaklaşmayın.” derken kelamı kadim daha derin bir şeyden mi bahsediyor, üzerine düşünülmelidir. Bir yere ait olmak güzeldir ama o ait olduğun şey seni gerçeğinden, hakikatinden perdeliyorsa terk etmek bir zorunluluktur. “Yoksa sizler hâlâ atalarınızın taptıklarına mı tapıyorsunuz?” der Kur’an. İşte ritüeller, bize gerçek olmayan bir sosyal gerçeklik sunar ama özümüz hep gerçeği ve aslolanı arar. Gerçeğin peşindeysek ritüellerin yaratacağı hapishanelere dikkat etmemiz gerekir. Çünkü gerçek, ancak aynada gördüklerimizdir. Aynaya bakmaya cesareti olanlar ise ahlakta ve edepte sermayesi olanlardır. Onlar gücünü ritüellerden değil, edep ile oluşturdukları ilişkiden alırlar.

Prof. Dr. Caner Işık, bu yazıyı pandeminin ilk döneminde kaleme almıştır. Yazı içinde de bunu ifade etmiştir ancak ritüel ve buna dair inanmalar, uygulamalar konusu güncellik arz ettiği için blog yazısı olarak değerlendirilmiştir. Yazının akışını bozmamak adına içeriğine müdahale edilmemiştir.

(1)Kurulu düzenin temellerini dinî kural ve inançlar doğrultusunda değiştirip uygulamadan yana olan tutum veya öğreti; fundamentalizm. TDK

Ezgi Aydın Onar